SARI SENDİKA – SARI KOMÜNİST PARTİSİ

20. yüzyıl boyunca komünistler arasında burjuvazinin saflarına geçiş ya da ileri derecede uzlaşmacılık yoğun olarak görülmüştür. “Onlar komünist değildir, marksist değildir” gibisinden bir belirleme anlamsızdır. İslamcıların işlerine gelmeyen Müslüman örgüte “onlar gerçek islamı temsil etmiyor” demesine benzer. Mesela, İslam Devleti’nin de kendine göre bir İslam anlayışı vardır, “onlar Müslüman değil” demek havada kalan bir belirlemedir.

20. yüzyıl başında komünistlerin örgütlendiği partilerin adı sosyal demokrat idi ve en büyükleri de Almanya SPD’si idi. Bu parti savaşta ülkesinin burjuvazisini destekledi ve ardından ayrışan komünist harekette Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in gibi önderlerin öldürülmesinde de önemli pay sahibi oldu.

Aradaki uzun dönemi atlıyorum.

İtalya’da komünist partisi yeniden örgütleniyordu (Rifandazione) ve sosyal hareketlerle ilişkisi gelişmişti. Kitleselleşiyordu. Ardından bu parti ABD’nin Irak’ı işgalini destekleyen hükümette “savaş karşıtı parti” olarak yer alacak ve kısa sürede dağılacaktı.

Parti olarak örgütlenmiş bir siyasi hareket elbette uygun zamanda hükümete katılabilir ama böylesine değil…

Benzer örneği –niyet düzeyinde- Almanya’da Sol Parti’de de gördük. Seçimden sonra SPD ve Yeşiller ile birlikte “sol hükümet” kurulmasını hedefleyen parti seçimde oylarının yarısını kaybedecek, yüzde 5 barajının altında kalacak ve üç doğrudan adaylığı kazanan partiyi yüzde 5’e ulaşmış sayan seçim yasası sayesinde Federal Meclis’e girebilecekti.

Parti içindeki yoğun tartışmada partinin program ilkelerinden iktidara ortak olma adına uzaklaşarak büyük destek kaybettiği üzerinde durulmaktadır.

ÇEKYA’da (Çek Cumhuriyeti) yapılan seçimde sosyal demokratların yanı sıra komünist partisi de yüzde 5 barajını aşamayarak meclis dışında kaldı.

Komünist partisi yıllarca iktidardaki sosyal demokratları dışarıdan desteklemiş, onların politikasına ortak olmuştu.

Bu parti yıllarca Avrupa’nın en güçlü komünist partisiydi, oy oranı bir ara yüzde 15’e kadar yükselmişti.

Seçimden sonra parti başkanı istifa etmiş, en azından bu konuda doğru davranmışlar.

Bu komünist partisi Yunanistan KP’si ve bizdeki SİP-KP ile birlikte çalışır. (Anlaşılması için böyle belirtiyorum çünkü bizdeki KP sayısını bilmiyorum, epeyce çoğaldılar.)

Bu parti Almanya’daki Sol Parti ile birlikte Avrupa Birliği içindeki en güçlü sol örgüttü. Son seçimde iki parti de büyük kayba uğradılar.

ÇEKYA’daki partinin programını bilmiyorum ama mutlaka halkın hayat düzeyinin yükseltilmesi doğrultusunda –kamulaştırmalar dahil- değişik talepler yer alıyordu.

Programda yazması, pratikte bunlara ters adımlar atıldığında anlam taşımıyor.

Rifandazione savaş karşıtı bir partiydi ama o sırada savaşı destekleyen koalisyon hükümetinde yer alıyordu.

Almanya’da Sol Parti barış ve sosyal adalet partisiydi ama SPD ile koalisyon hükümeti ihtimali belirmesinden de önce bir bölüm kadrosu bu düşünceyle neredeyse sarhoş oldu. Yüzde 50 kayıp, büyük bir kayıptır.

Açık ilkelere sahip olmak bir şeydir, o ilkelere bağlı kalmak başka bir şeydir.

ÇEKYA’da da benzer durum gerçekleşmiş olsa gerektir.

Yunanistan Komünist Partisi derseniz milliyetçi bir parti olmasının yanı sıra bir dönem derin ekonomik kriz yaşamış ülkede gelişme gösterememiştir. Yüzde 5 civarında sabit kitlesi vardır ve öyle kalır.

İki belirleme çok eskilerde kalmıştır.

Birincisi; komünistler ve genel olarak sol, ekonomik kriz zamanında özellikle gelişir.

Bunu görmüyoruz. Tersine ekonomik kriz zamanında sol partiler zayıflıyorlar.

İkincisi; burjuva güçleri –sosyal demokratlar dahil- kendi sollarındaki güçlerle ittifaka girmek istemezler. Bu ittifakta sürekli olarak daha sol olanlar ya da komünistler kazanacaktır.

Bu belirleme yıllardan beri geçerli değildir.

1980’li yıllarda Fransa’da Komünist Partisi ile Sosyalist Parti ortak hükümet kurdu ve sonuçta KP büyük oranda zayıflayacaktı. Ardından SP de zayıfladı.

Hala o günlerin anılarıyla yaşayanlar için söylenebilecek şey bulunmuyor; tarihin tekerleğinin dönme yasalarını bildiklerini iddia edenler en az otuz yıldır o tekerleğin altında kaldılar ama hala fark edemediler.

Komünistler arada bir parlar ve sönerler. O parlamanın anısıyla da yıllarca yaşarlar…

Komünistler öğrenmekten ve değişmekten açık olarak korkuyorlar.

Mesela Sovyetçiler Bulgaristan sosyalizmini, Hocacılar Arnavutluk’u yıllarca övdüler.

1989-1990 sonrasındaki yıllarda bu ülkelerde sol diye bir şey kalmayacaktı.

Bu durum önceki uzun iktidar yıllarıyla bağlantılı değil midir?

Bulgaristan’da durum yine de görece iyidir çünkü halkın büyük bölümü ülkeyi modernleştiren sosyalist dönemi olumlu değerlendirmekte ama “sosyalizm artık uygulanamazdı, tükendi” demektedir.

20. yüzyılda değişen kapitalizm karşısında değişmeyen ya da pek az değişen sosyalizm kötü kaybedecekti.

Kapitalizm, Marx’ın da belirttiği gibi, sürekli değişir ve gelişir.

Bu sistem ile birlikte yaşamak zorunda iseniz, (marksist sosyalizm bunu öngörmüyordu) temel ilkelerinizi koruyarak siz de sürekli değişmek zorundasınız.

Aksi durumda bir dönemin güzel anılarıyla yıllarca ve yıllarca idare etmek zorunda kalırsınız…

20. yüzyılda komünist partilerinde “sarı” olma yönünde güçlü bir eğilim vardır. Bunu görmek gerekir.

Normaldir çünkü güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşıyorsunuz; siz nasıl ondan parça koparabiliyorsanız, aynısını o da size yapacaktır.

Sosyalizm dünyada tek olsaydı böyle bir tehlike bulunmazdı ama tek değildir.

10 Ekim 2021

*